EMİCİ ZİHİN
Emici Zihin: Çocuk, dünyanın neresinde olursa olsun, Dr. Montessori’in “emici zihin” diye adlandırdığı bir yetiye sahip olarak doğar. Çevresindekiler bilmediği bir dili konuşurken iki yıl sessiz sedasız oturup birden bu dili kusursuz grameri, telaffuzu ve bütün ayrıntılarıyla konuşmaya başlayıvermek hangi yetişkinin harcıdır? Oysa dünyanın dört bir yanında iki buçuk yaşında çocuklar bu işin üstesinden gelebilmektedirler. “Emici Zihin”, dili öğrenmekle de yetinmez. Ülkesinin kültürünü tümüyle emip sindirir, zamanının ve mekanın bütün özelliklerine sahip bir kişiliği kendi özünden yaratır. Kültür, töre, ülkü, duygu, davranış ve inançların emilip benimsenmesi, çocuğun doğumuyla altı yaşı arasındaki bu “emici zihin” döneminde gerçekleşir.
Çocuk zihninin gerçekleştirdiği şeyleri, yetişkin zihni asla gerçekleştiremez. Çocuk zihni yetişkin zihninden çok farklı bir işlev gösterir. Yetişkinler zeka yoluyla bilgi edinirken, çocuklar bunu yaşayarak edinir. Çocuk edindiği intibalar sonucunda değişikliğe uğrar, edindiği intibalar onu şekillendirir. Çocuk edinimleri bilinçaltında gerçekleştirir, bilinmeyenden bilinene doğru bir yolu aşar.
Montessori yönteminin “emici zihin” ilkesi, bu erken ama alabildiğine “alıcı” dönemde çocuğun zihinsel faaliyetlerini artırmayı amaçlar. Ne var ki Montessori Çocuk Evleri’nde çocuk asla zihinsel başarılar kazanmaya zorlanmaz. Dünya, önüne sere serpe açılır ve bu dünyayı keşfedebilmesi için ona bir dizi anahtar verilir. Bunlar duyusal gereçlerdir. Ve her çocuk bu gereçlerin yardımıyla, kendine özgü yetenek ve ritme uygun olarak zihninin daha önce algılamış olduğu izlenimleri sınıflamaya, örgütlemeye koyulur. Kısacası, doğal bir ihtiyaç olan kendi iç disiplinini yaratır.
0-3 yaş arası çocuk, Montessori tarafından “ruhsal embriyo” olarak tanımlanır. Ana rahmindeki gelişimini tamamlayıp doğan bebek Maria Montessori’ ye göre “ruhsal embriyo”dur. Montessori’ ye göre bu evredeki yeni doğmuş bebek, içler acısı bir haldedir. Konuşamaz, dik duramaz ve bu nedenle her an kollanmaya muhtaçtır. Çaresizdir ve bir süre böyle kalacaktır. Fakat bu hareketsiz bebeğin içinde, onu zamanın insanını biçimlendirmeye yönlendiren evrensel bir güç vardır. Takip ettiği bir gelişme planı ve yasaları vardır. Çocuk, açığa vurmasa da aktif bir ruhsal yaşama sahiptir.
Ruhsal embriyonun gelişmesi için, fiziksel embriyo da olduğu gibi sevginin sıcaklığıyla hayat verilen, bütünüyle kabul edildiği ve asla engellenmediği, dış bir çevreye ihtiyaç vardır. Yetişkinin yapması gereken bu ruhsal embriyoya saygı göstermek, fiziksel ve ruhsal olarak gelecek kişiliği belirleyen yaratıcı aşamada bilimsel araçların da yardımıyla çocuğun ruhsal ihtiyaçlarını anlamaya çalışmak, onun için hayati bir çevre hazırlamaktır.
Montessori insanın yaşadıkça biçimlendirdiği bir ruha sahip olduğunu iddia eder. Ona göre, ruh insanın gerçek doğası ve çabasının ürünüdür. Bu durum yetişkinlere yeni sorumluluklar verir. Yetişkin, her şeyden önce doğasını koruyarak çocuğun, gelişimini desteklemelidir. Bunun için öncelikle engellerden arınmış bir çevre hazırlanmalıdır. Çünkü birey, çevre içinde oluşur. Bu çevre, çocuğun eğilimlerini ortaya koyabilmesine ve zihinsel ihtiyaçlarını giderebilmesine imkan verecek biçimde tasarlanmalıdır. Montessori, böyle bir çevrede yaşayan çocuğun bağımsızlığı yoluyla özgürlüğünü elde edeceğini ve kişiliğini doğasına uygun bir biçimde geliştireceğini iddia eder.
Çevre ile birey arasında bir alışveriş vardır. Birey, çevre içinde yoğrulur ve oluşur. Çocuk, çevresiyle yavaş yavaş anlaşmaya varır. Ve bu yoldaki çabaları, kişiliğinin bütünleşmesine yol açar. Embriyo çocuğa, çocuk insana dönüşürken, kişilik de kendi öz çabalarıyla biçimlenmiş olur.
HAZIRLANMIŞ ORTAM
Çocuk, doğuştan sahip olduğu zihinsel potansiyelini ve yeteneklerini zengin uyarıcılarla donatılmış çevrede geliştirebilmektedir. Montessori yaklaşımında; çocuklara araştırma, deneme, hata yapma ve hatalarını kendileri düzeltmeleri için fırsatlar tanınmalıdır. Çocuklara özgür bir ortam hazırlayarak, duyu organları ile materyallerin, renklerin ve şekillerin bilinmeyen özelliklerini keşfetmeleri sağlanmalıdır. Bu özgür ortamda çocuklar yalnız başlarına, sınıf arkadaşları ve yetişkinlerle birlikte yaşadığı deneyimlerle bilme, anlama ve öğrenmenin tadına varırlar.
Montessori sınıflarında, çocuğun etrafındaki eşyalar onun vücut yapısına ve gücüne uygun olmalıdır. Bu sınıf çocuklar için düzenlenmiş ve onların gün içinde gereksinim duyacakları şeylerin bulunduğu gerçek bir çevredir. Bu gerçeklik çocuğun boyutlarına göre ayarlanmıştır. Materyaller kapaksız ve alçak raflarda bulunur, dolayısıyla çocuk bağımsız olarak tüm materyallere ulaşabilir ve alabilir. Her şey belirli bir yerde durduğu için çocuk gereksinimi olan şeyleri nerede bulacağını bilir.
NORMALLEŞMİŞ ÇOCUK
Merakın beslediği iç motivasyonla yönelinen işleri arzu, istek ve mutlulukla yapmak, yüksek konsantrasyonla ve iç disiplinle çalışmak insan doğasında vardır. Maria Montessori’nin “normalleşme” olarak ifade ettiği durum, çocuğun insan doğasındaki bu çalışma şevkini yakalayabileceği merak, iç disiplin ve iç motivasyona sahip olmasıdır. Çocuk bunlara sahip olduğunda, yani “normalleştiğinde” arzu, istek ve mutlulukla odaklandığı çalışmayı en etkin şekilde yapacak ve bu çalışma ile edindiği kazanımları içselleştirecektir. Montessori yöntemi, uygulamaları ve materyallerinin özünde, doğal olarak merak eden çocuğun iç motivasyon ve iç disiplinini geliştirmek bulunur.
Normalleşmiş çocuğun özellikleri;
-Öz güven
-Neşe
-Öz disiplin
-Sempati
-Sosyal uyumluluk
-Bağımsızlık ve girişimcilik
-Karşılıklı yardımlaşma
-Anlayış
-Müteşebbis
-Emeğe saygı
-Düzenlilik tutkusu
-Çalışma tutkusu
-Öğrenmeden zevk alma
-Ani konsantrasyon
-Gerçeğe olan tutku
-Sessizlik ve tek başına çalışma tutkusu
-Sahip olma duyusunun hassaslaşması
-Kendi kendine disipline olma
-Kendi kendine seçim yapma
-Kaostan harmoniye doğru geçiş.
DUYARLILIK EVRELERİ
Çocukların boyu ve saç renkleri gibi fiziksel özelliklerinin belirlenmesinin yanında, onların duygusal ve zihinsel vasıflarını belirleyen bir bilişsel plan daha vardır. Bu vasıflar, Montessori’nin “duyarlılık dönemleri” olarak isimlendirdiği, belli süreçler dahilinde gelişmektedir. Montessori’ye göre, duyarlılık dönemleri belirli bir karakterin kazanımıyla ve belirli bir süreyle sınırlı olup, her karakter ancak geçici bir gücün yardımıyla belirlenebilir. Gelişim, canlıların özünde var olan kalıtsal bir güç olsa da, çocuk, duyarlılık dönemlerinin yönlendirmelerine göre hareket etmezse, doğal bir biçimde öğrenme fırsatını kaybetmiş olur.
Bu duyarlı dönemlerde, çocuk belirli bir beceri üzerinde odaklanır ve diğerlerini bir kenara bırakır. Ve bir beceriyi kazanma sürecinde, tekrar tekrar aynı şey üzerinde çalışır. Eğer çocuk üzerinde çalıştığı beceriyi geliştirirse, o becerinin kazanılmasıyla çocuk mutlu olur ve rahatlamış hisseder.
M. Montessori çocukta özel bir yeteneği kazanmayı sağlayan ve bu yeteneğin kazanılması ile son bulan duyarlılık dönemlerini keşfetmiştir. Bu duyarlılık dönemlerinin gereklerine göre davranılmayınca yeni bir yeteneği keşfetme olanağı yitirilecektir. Elbette bu yetenek daha sonra tekrar kazanılabilir ancak duyarlı dönemlerde olduğundan çok fazla çaba gerektirir. Bu duyarlılık aşamaları ve yaş dönemleri şöyledir: Hareket (0-1 yaş), dil (0-6 yaş), küçük nesneler (1-4 yaş), düzen (1-2 yaş), müzik (2-6 yaş), zarafet ve kibarlık (2-6 yaş), duyuların incelik kazanması (2-6 yaş), yazı yazma (3-4 yaş), okuma (3-5 yaş), uzamsal ilişkiler (4-6 yaş), matematik (4-6 yaş). Bu duyarlılık dönemlerinde çocuk yetişkinin bilinçli zihninden farklı olarak “emici zihin” olarak adlandırılan bilinçsiz bir aşamada öğrenecektir. Çocuk duyarlılık dönemlerinde bu konuları çok daha kolaylıkla öğrenebileceği için Montessori anaokullarında akademik çalışma önemlidir. Duyarlı aşamalarda emici zihin yoluyla öğrenmeye en güzel örnek bir çocuğun anadilini öğrenmesidir. Dil için duyarlı aşama olan 0-6 yaş döneminden sonra öğrenilecek herhangi bir dil ne anadilin kolaylığıyla ne de onun kadar iyi öğrenilebilecektir. Oysa 0-6 yaş döneminde çocukların 2-3 dili birden kolaylıkla öğrendiği görülmektedir.
Montessori’ye göre, çocukların içinde onları faaliyete iten bir güç vardır. Çocuklar, bu duyarlılık dönemleri sayesinde, büyük bir tutku ve coşkuyla, çevresindeki dünya ile irtibata geçer. Çocukların hızlı öğrenmesi, bu dönemlerin etkisiyle gerçekleştiği için, bu dönemdeki çocuğun yaşamı oldukça aktif ve canlı olmaktadır. Çocuğun sahip olduğu iç duyarlılıklar, kendisi için yararlı ve gerekli olanları seçmesine imkan tanır. Bu şekilde de, çocuk bazı şeylere duyarlı olur, diğerlerine kayıtsız kalır.
Her duyarlılık dönemi, çocukların özel potansiyellerini ortaya çıkarmak için, çocukları çevrelerindeki nesne ve ilişkilerini sorgulamaya iten bir tür dürtüdür. Duyarlılık dönemlerini bilmek çocuğumuzu anlamamızı kolaylaştırır. Onun davranışlarının ne anlama geldiği hakkında bir farkındalık oluşturursunuz. Bu dönemlerde kazanılanlar yaşam boyu devam eder. Bu dönemler kaçırılırsa, ilerleyen yaşlarda bunları kazanmak çaba gerektirir.
Her duyarlılık evresi;
-Özel bir hassasiyet ve psikolojik tutum dönemidir.
-Çocukları çevredeki belli özellik ve nesnelere yönelten ilgi, aşırı bir güç ve dürtüdür.
-Çocukların dikkatlerini çevredeki belli bir şey üzerinde yoğunlaştırdıkları ve diğer şeyleri dışladıkları bir zaman periyodudur.
-Bir tutku ve bağlılıktır.
-Bilinç dışından gelir ve çocukları bilinçli ve yaratıcı aktivitelere yönlendirir.
-Yorgunluk ve sıkıntı oluşturmayan, aksine sürekli bir enerji ve ilgi ortaya çıkaran, yoğun ve uzun süreli aktivitedir.
-Anlaşılıp algılandığında ortadan kalkan geçici bir durumdur.
-Bir kez zamanı geçtiğinde tekrar kazanılamazlar ya da çok çaba ile kazanılabilirler.
Duyarlılık dönemleri şu şekildedir;
0-2 ay : Emme (yaşam için gerekli)
2-5 ay : Ellerini kavrama, tutma, konuşan kişiye dikkatle bakma
9-15 ay : Dil patlaması. Heceler sesler çıkarır. Konuşma pratikleri yapar. Mesela alt değiştirme sırasında bebeğe neler yaptığımızı anlatabiliriz. Doğumdan itibaren bebeğe saygı göstermeliyiz.
8-24 ay : Yürümeye duyarlılık
1,5-6 yaş :Nezaket, zerafet, iyi davranış. Ne kadar doğru örnekle karşılaştırılıp teşvik edilirse o kadar fazla bu yetenekleri uygular hale gelir.
2-4 yaş : Düzene detaylara ve duyusal keşiflemeye hassaslık. Minyatür objelere ve duyuları kullanmaya duyarlılık
3 yaş : Düzene duyarlılıkta tepe noktası. Çocuklarda hırçınlık, düzen isteğinden oluyor. İlk önce ortam hazırlamak, sonra orada rutin hazırlamak lazım.
3,5-4,5 yaş: Yazıya duyarlılık
4,5-5 yaş : Okuma , matematik
3-6 yaş : Temel sayı fonksiyonları, hiyerarşi
7-9 yaş : Dilin yapısı
6-12 yaş : Hayal gücü kullanımı. Sanat, müzik, biyoloji
6-18 yaş : Sosyal bir varlıktır. Tecrübeler edinme
KARMA YAŞ GRUBU
Çocuklar üç yıllık yaş döngüsüne göre gruplandırılır ve 3-6 yaş bir arada aynı öğretmenle eğitim görürler. Karma yaş eğitimi, sınıf içindeki küçük çocukların büyük çocukları çalışırken izlemesini ve böylece ileride yapacağı çalışmalar hakkında fikir edinmesini, hatta potansiyeline göre ileri derecedeki çalışmalara daha erken geçmesini sağlar. Büyük çocukların da küçük çocuklara yardım etmesini, onlara ders sunmasını ve böylece öğrendiklerini pekiştirmesini ve liderlik vasfını kazanmasını sağlar. Bir çocuğun bir çocuğa ders anlatması, iki tarafında daha iyi öğrenmesini sağlayabilmektedir.
ÖZGÜR SEÇİM
Çocuklar materyal seçiminde özgürdür. Bununla birlikte çocuğa tanınan özgürlük bazı sınırlamalar içerir. Öncelikle sınıf içinde materyallerin belirli bir sayıda ve her materyalin farklı kazanımlara yönelik hazırlanmış olmasıyla sınırlıdır. Örneğin, kelimeler üretmek isteyen çocuk “hareketli alfabe” materyali ile çalışmalıdır. Oradaki harflerle yaptığını oyuncak bir bebeği kullanarak yapabilmesi olanaksızdır. Her materyal özel bir amaç için tasarlanmıştır. O nedenle çocuk yapmak istediği aktiviteye yönelik tasarlanmış materyaller arasında seçim yapar. Ayrıca, çocuğun seçimleri materyalin nasıl kullanacağının daha önce gösterilmiş olması ile sınırlıdır. Çocuğun çalışmak istediği etkinlik rehber tarafından daha önce çocuğa gösterilmiş olmalıdır. Bununla birlikte, çocuklar bir etkinliği özgürce seçebildiği gibi ihtiyacı olan materyal başka bir arkadaşı tarafından kullanılıyor olma durumunda da beklemek durumundadır. Çocuğun özgürlüğü materyalin başkası tarafından kullanılıyor olma durumu ile sınırlıdır. Bu durumda beklemesi gereken çocuk başka bir etkinliğe yönelebileceği gibi isterse arkadaşının çalışmasını gözlemleyebilir. Çocuğun arkadaşını çalışırken gözlemleme özgürlüğü onun için ciddi bir öğrenme sürecini başlatabilir.